18 Ağustos 2011 Perşembe

Önce

Kimseyle görüşmüyordum arayan yoktu. Hayat otomatiğe bağlanmıştı. Öğlen 5ten gece 5e kadar resim yapılır şişeler boşaltılır. Yatılır, öğlen 2de kalkılır... İnat ederdim kalkmamak için, saklanabiliyordum orada. Zaten uyku ve nefes almak yaptığım ender doğal davranışlardandı. 3’te gerçekten kalkılır. Bir kase, biraz süt ve biraz gevrek. İçlerine bağımlılık maddesi mi koyuyolardı acaba herneyse ezberime uyuyordum.5e kadar kitap okumak sonra yine resim ve alkol. Bugün yine uydum döngüme 5’e kadar. Çıktım yürüdüm; bi günlüğüne döngüden çıksam bişey olmazdı.  Kartımı bastım engelli asansörünü kullandım sonuçta bende engelli sayılırdım. Güvenlik görevlisi bende bişey göremiyordu haliyle, dikizlediğini hissedebiliyordum. Cool kız ayakları takındım 1’e bastım. 3 dk vardı. 3 dk geçti. Geldi metro bindim. Bir sürü boş yer vardı oturmadım köşeme geçtim yine. Sonraki durakta olağan bi şekilde kapı açıldı. Aman tanrım o’ydu. Yanıma gelecekti hiç bişey olmamış gibi konuşacaktı. Belki de gelmezdi onu yeteri kadar tanımadığımı çok öncelerde fark etmiştim. Utanması gereken oydu ama ben kaçıyordum. Böyle bi adamda ne buluyordum salağın teki gibi davranmamalıydım yine cool kız taklidi yapacaktım evet. Lanet olsun 2 adımı kaldı dibimde olmasına ve:
-Hey! Nasılsın?
(hayır Brida heycanlanmak yok yaslan ve ellerini arkada birleştirki titrediğini görmesin)
-İyiyim. Sen?
(umursamaz davranmalısın)
-Bende iyiyim.
Son durağa geliyorduk.
-Bir yerlerde takılalım mı Brida?
(hayır demelisin ya da son duraktan faydalanıp sıvışmalısın Brida.)
-Bilmem, olabilir.
Salaklığımla nam salacaktım. Ona güvenemezdim. Bundan 197 gün önce başlamıştı her şey. Mükemmeldi. Onunlayken mistik bi deneyim yaşıyomuş gibi hissederdim. Evet umursamaz biriydi biraz ama en azından sevdiğini söylerdi, arardı, ilgilenirdi. Umursamaz herifler her zaman daha çok umursanırdı ve bende bi içgüdüyle umursardım.
Ve bundan 81 gün önce ona gitmek için yola çıktım. Taksiye bindim otobüs uzun sürerdi. Yanında olma dürtüsüyle dolup taştı bedenim.
Gidiyorduk. Lanet olası bi araba sağ taraftan çarptı bu taksiye. Camlar başıma geldi. Hemen bacaklarıma dokundum orada her şey yolundaydı. Ama bir şeyler kanıyodu. Sağ tarafımda bi acı hissettim, dokundum. Kulağımın yarısı yoktu ellerim kan içinde. Bi cam parçası bunu yapmış olamazdı neden oldu diye de araştırmadım sonuç açık ve netti.
Hastanede yüzümün sol tarafında koca bir sıyrık ve yarım kulağımla buldum kendimi. Beni görünce papatyaları yere düşürdü. Çok utanıyordum yaşlar süzülse de süzülmese de fark etmezdi artık. Geçmiş olsun dilekleri ve soğukluğuyla çekip gitti bi daha aramadı. Yüzümde ince bi çizgi ve kesik kulağımdı bana hatıra kalan.
Şimdi onun acıyıp vicdanını temizlemesine izin vermemeliydim. Kırılacaktım. Metronun kapıları açıldı. Karıncalar kapının önüne doluştu. Onlar önce çıkma yarışı yaparken dedim ki
-Üzgünüm vazgeçtim. Seni anlıyorum.
Karıncaların yarışına bende katıldım ve geçtim bir sürü kişiyi.
Saçlarım açıktı kulağım görünmüyordu. Çizgi de ufak bi makyajla hallolmuştu. Hepsi gizlenebilmişti onun bana acıması hariç.
Karşı tarafa geçtim eve gittim. Resimlerime içkilerime devam ettim Van Gogh’a yaraşır bi kulağım olmalıydı.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Vasataltı

Derim sıkıştırıyordu beni, içim mi şişiyordu ne? Yoksa çocuk aklımla hava gibi düşlediğim ruh denen şey içerde kovalamaca mı oynuyordu? Baskı yapmaya başlamıştım kalıbıma. Kaçıyordum. Gerçeklerden ama en çok sevmekten, sonra yazmaktan, söylemekten, cesur Brida’dan… Yalnız bırakılmıştım, uzaklaştırılmıştım. Uzaklaşmıştım. İlk defa kendimi bi güvercin gibi hissettim, şu ayağımla ittiğimde telaşla kanat çırpıp kaçanlardan. İnsanlar kuşlara özgürlük safsataları sıralarken ben nasıl da bakıyordum masum bir kuşa. Refleks.
Ahh ne güzeldiler ne iyimserdiler insanlar. İnsanlar... insanların söyledikleri... insanların davranışları, insanların vs vs … ne lanetti. Herkes bunlardan yakınıyordu ve bu da bir refleks haline gelmişti. Ezber gibi bişeydi bu. Evet yazıyı mahvedecek bir yol buldum galiba. Ama vardı bunlar gerçekten. Klasik gerçeklikler.
Gerçek herkesin bahsettiğimiydi?
Normal olan bunlar mıydı ya da sözleşmiş gibi sürekli bunlardan bahseden insanlar mıydı?
Sonuçta normallik bir fikir birliğinden ibaret değil miydi?
Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrenmişti?
Sorular soruları kovalarken beynim yine kaçmaya çalışıyordu. Konuyu dağıtmak istiyordu.
“…, sonra yazmaktan, söylemekten, cesur Brida’dan…” Yok sonuna kadar gitmeli normal insan.
Bir hikaye yazmak isterdim şimdi
Bir şiir
Klasik olan sıkıcı tarzımla
Üzerinde durarak
Onun da dediği gibi
Güzel hissederdim sonra
Rahatlamış, normalleşmiş,
Brida.
Belliydi yine bağlayamayacaktım. Yine vasataltı bi yazı olacaktı. O kadar kurutuldum ki bu insanlardan, hevesimde kaçan kuşun kanatlarıyla oracıkta yitivermişti. Yakınıyordum. Şimdi başarabilmiş miydim ki normalliği.
Belliydi yine sözümü tutamayacaktım. Yine vasataltı sözcükler sıralayacaktım. Eğreti duran laflar edecektim.“vasataltı”lı sıfatlara mahkumdum. Normal olamayacaktı anlaşılan ve insancıl gibi.
Sözcükler sözcükleri kovalarken beynim yine de kaçmaya çalışıyordu. Gördüğümüz üzerede istediğini yapıyordu.
Ahh insanlar..
Rahatlamış, normalleşmiş
cesur Brida.