9 Aralık 2012 Pazar

kimsenin sikinde olmayacak, olmamalı da fakat şuna açıklık getirmedikçe içim rahat etmeyecek. endişelerim yaptığım-yapmadığım-yapamadığım "şey" üzerine olmasaydı süpersonik bloglar yerine başka mecralarda başka türlü paylaşımlarda bulunarak denerdim şansımı. paylaşma gereksinimi yüzünden tüm bu sikkoluk da zaten.

her ne naneyse. var olabilmek için kendi dünyamda devinip duruyorum o kadar. 
selametle.

30 Eylül 2012 Pazar

ölümün köşesinden dönmüş
göğsüme çöken öküz
yaslandığımız duvar
soğuk ve
yalnız
öküz susuyor
ben susuyorum
bile bile

24 Eylül 2012 Pazartesi

ENDİŞELENME


hüzünlü bir pazar günü 

yağmurun tüm sahteliği

'yağmuru çok severim'lerin tüm samimiyetsizliği

ve bende yarattığı tüm etkiler

bez ayakkabılarımı ıslatan su birikintisine

sövmekten öteye gitmeyecek

su sıçratan araçların önüne atlama isteği

ince montumun cebindeki bozuklukları hatırlatsa da

fante'nin sözü gelecek aklıma

tüm servetimle beraber devam edeceğim yola

içimde yazma korkusu 

cebimde 17 dolarla

sövmekten öteye gitmeyecek

7 Ağustos 2012 Salı

maymunları hep sevmişimdir



-Senin sorunun ne biliyor musun? Flört manyağısın. Anlıyor musun?
-Anlıyorum.
-Bi bok anladığın yok göt herif! Bu gece barda sarı kafayla ne haltlar yediğini gördüm, beni salak mı zannediyosun sen?!
-'Konuşuyorduk.' Şişeden bir yudum aldı.
-sktir!

Gözüm dönmüştü. Elindeki bira şişesini kapıp hınçla duvara fırlattım. Cam parçaları ılımış bira eşliğinde her yana saçıldı. Şaşırmış görünmüyordu, manyaklıklarıma alışkındı. Hissiz hissiz bakıyordu suratıma. Şu ifadesizliği daha da çileden çıkarıyordu beni.
-‘Ne bakıyorsun öyle?! Söyle! Çek pis ellerini üzerimden!’
Yumrukları geçiriyordum koca bedenine. O ise delice salladığım kollarımı etkisiz hale getirmeye çalışıyordu. Kudurmuş bi köpek gibi hissettim , bişiyler fışkırıyordu her yanımdan. Dudağımı çevreleyen tükürüğü ve burnumdan akan sümükleri görmesini istemiyordum. Tüm bunların kompleksiyle "güzel bi hatun değilsin" dediği aklıma geldi; koca bir burnun ve koca bir popon var. "Kendine bak maymun surat" diyip gülmüştüm o an. Maymunları hep sevmişimdir.
Sabrını taşırmak üzereydim ve nitekim taştı da. Bileklerimden yakaladı. Canımı acıttığını söylerken çatık kaşlarıyla gözlerime bakıyordu ya da burnuma… Tam anlayamadım. Popomun büyüklüğünü mü düşünüyordu acaba? Yoksa selülitlerimi mi? Belki de o sarışını hayal ediyordu. Onun koca memelerini, fındık burnunu, uzun bacaklarını… Ben bunları düşünürken o ne düşünüyordu merak ediyordum. Hala bileklerimi sıkıyordu ve hala canımı acıtıyordu. Derin bi nefes aldı.
‘Peki sen senin olayını biliyor musun?’ dedi
-Olayım falan yok benim!
-Kaçığın tekisin ve...
-Ve ne?!
-Koca poponu seviyorum.

KRONİK KABIZ

Tükenmez kalem bile
Düşünebiliyor musun?
O bile yamuk yapıyor
Diğerleri yetmezmiş gibi.
Alay edercesine bakıyorlar suratıma
Tükenmez kalem de…
Sen buna yazı mı diyosun?
Farklıyım mesajını skiyim kızım senin
Annen mi  baban mı?
Aşk?
Seks mi?
Paran mı yok?
Çocukluk?
Bak diyorum
Talihli biri değilimdir
Kronik kabızım var
Ve yazamıyorum
Anlıyor musun?
Neyse
Yarın yeni bi tükenmez kalem alacağım.

31 Temmuz 2012 Salı

KİBARCA DÜZÜŞEYEMEYENLER

Ayak parmaklarım halının saçaklarıyla oynuyor
Tırnaklarım uzamış
İkinci el müzik çalardan bağırıyor bana Beth
Kalbimi çamaşır sıkıyormuşçasına sıkıyor
Sabaha karşı 5
Kuşlar ötüşecek
Kravatlı adamlar ve saçı fönlü kadınlar
Bugün de mutlu görünecek
Bugünün de 8 saatini işte geçirip
Arta kalan zamanda kibarca düzüşüp
Kibarca ayrılacaklar
Her gün
24 saati tamamlayarak...
Nasıl derler?
“Bir zamanlar bi adam tanımıştım.”
Sabaha karşı 5’ti
Aynı halının üzerinde biralarımızı yudumluyorduk
“Bak yavrum, olan her şey olması gerektiği gibidir
Kabul edersin ya da etmezsin.” demişti
Beth ve ben
Ve şuan her nerede ne yapıyorsa o
Kabul etmiştik
Saat bizim için hep 5

21 Temmuz 2012 Cumartesi

"külotlu kadın ve maymun adam"


                                                                

16 Şubat 2012 Perşembe

John gerçek, biliyorum.

Kar yağmaya devam ediyordu, karanlığı o kadar tatlı aydınlatıyordu ki. Saçlarımın üzerinde erimeye başlamıştı tanecikler. Donarak öleceğim diye geçirdim içimden. Artık hissetmediğim ellerimi cebime soktum. Düşünme bunu Brida, düşünme! Yürümeye devam ettim. Bilmem kaçıncı adımı atarken hala aynı noktadaymışım gibi hissediyordum. Burada tüm sokaklar birbirine benziyordu sanki. Bilirsin, tanımadığın bi şehirde kimselere sormadan adres bulmak lanet bişeydir. Bu adres de doğru mu bilmiyorum. Ona yolladığım bi paket sayesinde edinmiştim, bi kağıda yazıp belki bir gün lazım olur diye saklamıştım. İyi ki de saklamışım. Ah işte biri geliyor! Oha, 70 yaşında vardır heralde. Bu karda kıyamette dışarıda ne işi var yahu.
-Pardon. Bıdıbıdı sokağını arıyorum. 
Amca karlı gözlüklerinin üstünden garip garip baktı, o da benim bu saatte dışarda ne işim olduğunu düşünüyordu heralde.
-Hee, bak kızım şoo yoldan düz git sonra sola sap.
-Teşekkür ederim.

Yoldan düz gittim ve sola saptım. Bıdıbıdı sokağa vardım. Hedehödö apartmanı, 7 numara. Bina kapısını açıp, merdivenlerden çıkmaya başladım. Merdivenlerden nefret ederim. Hayır, yorulduğumdan veya popo yaptığından değil. Tüm yol düşünmediğin (düşünmeye cesaret edemediğin) şeyler lanet basamakları tırmanırken aklına gelir insanın. Hele şimdi herşey çok daha şiddetliydi. İlk defa sahip olduklarımı terkedebilme cesaretini göstermiştim. Kan bağım olan kişileri, beni dinlemeyen arkadaşlarımı, zorla gönderildiğim psikiyatristimi... Hepsini beynimde havaya uçurup öldürmüştüm. Tabii ki hayalim karlı sokaklar değil bi sahil kasabasıydı ama katliamdan sonra aklıma ilk o gelmişti, bi tek onu öldürmemiştim. Ve az sonra zili çalacaktım.
Ding dong! Işık yoktu içeride. Geç oldu, uyumuştur.
Ding dong!
Ding dong! Otomatı yakmak için elimi kaldırdım, o an kapı açıldı. Işıklar yanınca şaşırdım. Karşımda çiçekli geceliğiyle yaşlı bi teyze vardı.
-Ne var evladım bu saatte zır zır!
-Meraba teyzecim, bu saatte rahatsız etmek istemezdim. Siz John'un annesisiniz galiba. Evde mi acaba?
-John kim kızım? İçki mi içtin sen? Hadi git evine. 
-Ama John bana bu adresi vermişti, ona paket yollamıştım.
- Öff seni mi dinliycem be, uykumu kaçırmadan çek arabanı! 

Kapıyı suratıma çarpıverdi. En alt basamağa çömelip çantamdan telefonumu çıkardım. Rehbere John yazdım. Kimse çıkmadı. Nasıl olur????
John'la daha 3 gün önce telefonla konuşmuştuk, hatta bana diğerleri gibi düşünmediğini söylemişti. Sen ruh hastası değilsin Brida seni çok seviyorum, bir gün yanına geleceğim ve hep beraber olacağız demişti. Hayır inanmıyorum. Psikiyatristime John'dan bahsetmiştim, kesin o sildi numarasını. Nefret ediyorum senden lanet olası herif! Bi boka yaradığın yok tonla para ödüyoruz. Ne diyordum unuttum yine, hayır ben ruh hastası değilim. Hem kimse kendi kendine tedavi olamaz. Öyle değilim zaten. Öyle olsaydım bile John gerçek, biliyorum!

Kapı açıldı.
-Sen hala burda mısın? Bas git hadi!
Çantamı takıp binadan çıktım. Caddeye ulaşıp taksiye bindim.
-Otogara gitmek istiyorum.
İzmir'e giden ilk otobüse atladım. Şey... John aradı da... Beni bekliyormuş orada. Beni çok sevdiğini söyledi. Yanıma gel, hep beraber olacağız dedi.

26 Ocak 2012 Perşembe

Kahverengi

içimden gelen bişeyler var
bencillik gibi
kıskançlık
ve sevgi gibi
onun da dediği gibi
mavi bir kuş var
ama bu sefer
başka bir penceredeyiz
başka bir bedendeyiz
buna rağmen herşey aynı boktanlıkta
hüzünlü ve kahverengi.
aslında
somut duygular var
deliller var
içimden gelen
yoksa görmüyor musun
ilgiye açlığımı
gözlerimdeki parıltıyı
hayır romantik değilim
bu gece böyleyim sadece.
bu gece
yan dairede mutlu taklidi yapan bir aile var
bi altta paralarını sayan adam
bi yan dairede çocuklar var
benzer ilgiler bekleyen.
benimse içimden bişeyler geliyo
yapabildiğimin en iyisini yapacağım.
tanrım...
tuvalete gitsem iyi olacak
bu gece.

8 Ocak 2012 Pazar

Pembe ve Siyah

Şu lanet olası dünyada neden yaşadığımızı çözmüş değildim. 7 yaşındaydım ve ilk o zaman öğrenmiştim: her an bi bokluk olmak zorundaydı. Mecburduk mutsuz olmaya, hayat bu demekti. Evet 7 yaşındaydım. Bilirsin, o yaşlardaki tüm kızlar pembe giyer ama benim kıyafetlerim siyahtı. Okulda her hafta çarşamba serbest giyilirdi; 3 aydır yıkanmamış siyahlarımı giymeye alışmıştım. Pek kız arkadaşım yoktu, beni dışlarlardı eteğim kısa diye bide saçlarım çok yağlıydı. Eve geldiğimde kotumu çekip yatağıma girerdim. Geçen gün liseden sonra hayatımın değiştiğini anlatıyordum birine. O zamanlar haftada 1 kere banyo yaptığımı söylemiştim. Bana ne yapmam ve nasıl olmam gerektiğini söyleyen kimse yoktu dedim. Kahkaha atarak ‘Liseden sonra ne yaptın haftada 2 kere mi banyo yaptın?’ dedi.

Neden anlatıyordum ki? Yaşamadan bi bok bilemezdi.  Her sabah saçları annesi tarafından örülen, geceleri altına yapmayan, tüm sebzelerin tadını bilen bi kızdı. Ben bunların hiç birini yaşamamıştım. Neden anlamaya çalışıyordum? 

Sonra ‘2 kere mi?’ dedim içimden.
Ben artık her gün banyo yapıyorum, saçlarımı yağlı görmen imkansız. Renkli kıyafetler giyiyorum ve her gün değişik kıyafetler… Sebze yemeklerinden bi kaçının tadını da öğrendim. Eteklerim kısa ama kızlar beni aralarına almaya başladı.

Yine de hala neden yaşadığımızı çözmüş değilim. 77 yaşına da gelsem çözemeyeceğimi ve her an bi bokluk olmak zorunda olduğunu biliyorum.