4 Kasım 2011 Cuma

5

Dandik mekanın tekinde öylece oturmuş onu bekliyordum. Tahminlerime göre gelmesine 10 dakika vardı. Çoğunlukla buluşacağımız yere benden yarım saat sonra gelirdi. Geç kalsam da bu durum değişmiyodu nasıl başarıyodu bi anlayabilsem. Böyle anlarda saate bakıp, oflayıp garsonu başımdan savmaya alışmıştım ama adamın baskıcı bakışlarına dayanamadım ve bi kahve söyledim.
Tik. Tak.
50dk
İnsanların 4. sıcak kahveyi fondiplememe ve deli gibi tırnak yiyişime baktıklarına emindim. Sabrım kalmamıştı, hesabı ödeyip yola koyuldum. Evine gidiyordum. Hızlı yürümekten ziyade koşuyordum. Bi yandan da söyleniyordum: “Artık konuşmam gerek, ufacık bi sorumluluk bile almıyo. … Onu sıradan, sıkıcı bi adamken sevmeyeceğimden adım gibi eminim ama neden…”
Kapı açıldı.
‘Unutmuşum.’ dedi. Dürüst müydü yoksa rahat mı? Ya da her ikisi de. Ceketini aldı.
Kapı kapandı.
Sadece sustuk ve daracık sokaklarda aylak aylak yürüdük. Yağmur başlamıştı, sığınacak bi apartman bulmuştuk şansımıza. Evet şimdi sadece bana odaklanabilirdi, tam sırasıydı:
-Neden unuttun buluşacağımızı?
-Unutmanın nedeni mi olur?
-Neden benimle berabersin anlamıyorum.
-Sevmenin de nedeni olmaz. Bak, aslında neler düşündüğünü biliyorum. Sende şunu bil, hayatta beklenti kadar boktan bişey yoktur.
Dudaklarımı araladım ama cevabın çıkmasına fırsat vermedi, elimi yakalayıverdi. Sertliğini bozmadan yavru kedisine güler gibi gülümsedi. Bu ender yaşadığımız kısa anlardan biriydi. Sonra yağmuru umursamamaya karar verdik, eve döndük. Bugünkü 5. kahvemi karıştırırken(midemi mahvederken) içimde sadece rahatsızlık değil korku da olduğunu fark ettim. Bitmesinden korkuyordum ama böyle yürümesini de kabullenemiyordum. Neden bu kadar kurcalıyordum? Neden bu kadar ‘Neden?’ diye soruyordum? 
Seviyordum, bi nedeni yoktu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder