19 Temmuz 2011 Salı

Tekila

Afili lafların hiç biri kesmiyordu beni artık. Boşuna kulaç atıyordum. Bu zamana kadar denizin sonu görünmemişti hiç ve yine görünmüyordu. Beni yavaşlatan dalgalara eşlik ediyordu.
“Neyin var be?” diye sordu. Şimdiden sıkılmıştım. Şuan şu bar taburesinden öylece kalkıp gidebilmeyi çok isterdim.Cevap bekliyordu. Sustum.
Hey barmen bir tekila!
İşaret parmağımdaki tuzu yaladım. Ve shot. Boğazımdan giderken hangi yolu izlediğini, mideme nasıl indiğini hissedebiliyordum. O sırada şeytanla melek ilk defa aynı şeyleri söylediler kulağıma:
“Hadi söyle ona, ben Brida’yım de.”

Karnımdaki kelebeklerin öldüğünü o da biliyordu ama bunu önemsemiyordu, görmezden geliyordu. İşini halletmek yeterdi ona.
Limonu aldım ağzıma, suyunu çekiyordum. Limondan alıyordum hıncımı, sanki onu sıkıştırıyordum dişlerimin arasında. Bunu düşünmek hoşuma gitmişti. O ise dudaklarıma odaklanmıştı. Lanet herif hep kamışının peşindeydi. Daha çok baskı yaptı damağım.
Gözlerine baktım. O da bakıyordu, en dibime en derinime inebildi yine. Ele geçirmesine izin vermemeliydim. Suratımı avuçlarının arasında buldum.

Bitti yeter!
Dedim. Sorgulayan gözleri aslında bunu bekler gibiydi ama şimdi olmazdı alacakları bitmemişti henüz. Bana biçtiği ömrün tükenmesine daha vakit vardı. Yaşlandığı için sokağa bırakılacak evcil hayvanıydım onun. Çenemi sıkarak itti suratımı. Ona duymak istemediklerinden fazlasını hissettirdim. Bu da hoşuma gitmişti. Çekip giderken fısıldadı:
“Sen küçük bir kaltaksın.”
Gülümsedim. Yine sustum.
İyiysem iyiydi, içini boşaltabileceği bir deliktim hep. Olsun. Kurtulmuştum, rahattım şimdi. Brida’ydım ben.
Hey, bir tekila!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder